TASVİR
Kaş Yeşilbarak Köyü, masallardan fırlamış gibi duran bir yerdi. Köy, dört bir yanı sık ağaçlarla kaplı yemyeşil tepelerin arasında saklanmış, adeta zamanın dokunmayı unuttuğu bir yerdi. Sabahları, güneş ilk ışıklarını ağaçların yapraklarından süzerek köyün üzerine serper, hafifçe serpilen çiğ taneleri otların üzerinde parlayan mücevherlere dönüştürürdü.
Köyün girişinde, asırlık bir ceviz ağacı dimdik dururdu. O ağacın dalları, köye gelen herkesi selamladı adeta. Ağacın gölgesinde, yıllardır çatlamış taşlarla döşeli dar bir yol uzanırdı. Bu yol, köyün kalbine ulaştırırdı bizi. Derenin suyu berraktı; içine bakıldığında yosunları ve küçük balıkların hızlıca kaybolduğu görülebilirdi. Su, şırıl şırıl akar, köyde sessizliğin asla tam anlamıyla egemen olmasına izin vermezdi.
Evler, köyün doğasına uyum sağlamıştı. Çoğu kerpiçten yapılmış, çatılarında yosunların ve yabani otların büyüdüğü küçük evlerdi. Bahçelerde rengârenk çiçekler açar, bazı evlerin duvarlarına mor salkımlar dolanırdı. Kapı önlerinde köy halkının kendi elleriyle yaptığı işlemeli minderler ve ahşap tabureler sıralanmıştı. İnsanlar bu taburelerde oturur, sabah kahvelerini içerken köyün sessiz ve huzurlu manzarasını seyrederdi.
Yorumlar
Yorum Gönder