TASVİR

Yaşlı adam, zamana yenik düşmüş bir çınar gibi trenin kalkışını bekliyordu. Saçları, gökyüzünde ağır ağır uçan bulutlar gibi bembeyaz ve ince telliydi. Düzgünce geriye taranmış, ama zaman zaman dikkatsiz ellerin dokunuşuyla birkaç tel öne sarkmıştı; bu küçük asilik, yaşına rağmen hala içinde bir şeylerin kıpırdadığını fısıldar gibiydi.

Durağın sert, metal bankında oturuyordu. Elindeki eski deri çanta, yıllar içinde çatlamış köşeleriyle onun kadar yaşlı ve yorgun görünüyordu. Çantasını sıkıca kavramış elleri, uzun ve kemikliydi, damarları belirgin, sanki her biri bir harita gibi dalgalanıyordu. O eller çok şey taşımış, çok defa sıkılmış, çok kere gevşemişti; ama şimdi, çantasına tutunurken bir çeşit huzursuz sakinlik yayıyordu.

Yüzü, uzun bir yolculuktan önce bir yolcunun durup düşündüğü her şeyin aynası gibiydi. Gözlerinin kenarındaki derin çizgiler, zamanı değil de anıların ağırlığını taşıyor gibiydi. Bakışları, önündeki raylara takılıp kalmıştı, ama sanki trenin değil de, kendi hayatının yolculuğunu izliyordu. Gözleri hareketsizdi, ama içinde bir şeyler, kimseye belli etmeden hızla akıp gidiyordu.

Üzerindeki kömür siyahı takım elbise eskiydi ama özenle ütülenmişti; onu giymek bir ritüel gibi görünüyordu. Gömleği bembeyaz, kravatı düzgünce bağlanmıştı. Bu düzen, kendine olan saygısından çok, dış dünyaya karşı verdiği bir savaş gibiydi. Ayakkabıları da parlaktı; her adımında, bu parlamanın altında yatan yorgunluk seziliyordu.

Tren sesi uzaktan duyulmaya başladığında, yaşlı adamın elleri fark edilmez bir titremeyle çantasını biraz daha sıktı. Sırtını hafifçe doğrulttu, başını kaldırdı. Tren raylarda ilerlerken çıkardığı metalik seslerle yaklaştı, ama o hâlâ oturuyordu. Gözlerinde beliren bir parıltı, kaybolmuş bir hatıranın izini taşır gibi bir an yanıp söndü. Ardından, başını raylardan kaldırıp bankın yanındaki saate baktı; zamanı doğrulamak istercesine.

Tren durdu. Kapılar açıldı. Fakat yaşlı adam yerinden kalkmadı. Sanki o trenin yolcusu değildi, yalnızca gelip geçişini izlemek için oradaydı. Saçlarına esen rüzgârla birkaç tel daha öne düştü. Bir eliyle dikkatlice onları geriye tararken, öteki eli çantasını hiç bırakmadı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sonbaharın Beklediği

Yaprak

Yalnızlığım