TASVİR

Küçük bir odanın köşesinde, eskimiş halının üzerine yerleştirilmiş bir radyo duruyordu. Ahşap kasasının yüzeyi, yılların dokunuşlarıyla solgunlaşmış, küçük çiziklerle doluydu. Pencerenin yanından sızan solgun ışık, radyonun üzerindeki toz tabakasını hafifçe aydınlatıyor, her bir toz zerresi sanki sessiz bir hikâye anlatıyordu. Radyonun düğmeleri, zamanında döndürülmekten aşınmış, metalik parlaklığını yitirmişti. Anteni hafif eğrilmiş, fakat hâlâ yukarıya doğru uzanıyordu; sanki eski günlerdeki melodilere yeniden ulaşmaya çalışıyormuş gibi. Yanındaki küçük sehpa üzerinde bir çerçeve vardı, içindeki fotoğrafın rengi solmuştu. Fotoğrafta, bir aile gülümseyerek poz veriyor, tam da radyonun çaldığı mutlu bir melodinin yankılandığı bir zamandan kalmış gibiydi. Oda eskiydi ama sevgiyle döşenmişti; duvarlarındaki solmuş posterler, bir zamanlar yaşamın burada ne kadar canlı olduğunu anlatıyordu. Radyonun hoparlöründen hiçbir ses çıkmıyordu artık, ama o, yine de varlığıyla odanın hafızasını ayakta tutuyordu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sonbaharın Beklediği

Yaprak

Yalnızlığım